Papatya 54” ün Klasik Araba Dünyasına Hoş Geldiniz!

 

 Klasik derken tabii ki sadece Amerikanlar girmiyor,   4 ya da 6 tekerleği olup da yıllara meydan okurcasına günümüze kadar ayakta durmayı başarmış her araba ilgimi çeker, onlara hayranlıkla bakar ve onları severim; Bunlar sararmış yıpranmış resimlerde kalmış olsalar bile.(İki tekerleri ayırmamak lazım. Gel de Harley Davıdson’u sevme)

Amerikanların dünyasına çok yönlü bakış derken o yıllar, müzikler, kılık kıyafet, yaşam tarzı tabii ki arabalar
ve ben Sedat Papatya;
 



1962 Adapazarı/Akyazı doğumlu olup Kafkas kökenli bir aileden gelmekteyim. Çocukluğum arabalar ve onların direksiyonlarıyla oynayarak geçti. Lise mezunu olup yüksek tahsil hayatımı Araba Sevdası uğruna terk ederek 60’lardan beri süre gelen baba mesleğine geçip 80’lerden itibaren Amerikan Oto ve Yedek Parça Ticaretine başladım. Mesleğim ve işim icabı bu süreçte çeşitli marka ve model Amerikan arabalarına sahip olmak nasip oldu. Kendi arabalarımla ilgilenip sanayilerde toplanmalarıyla uğraş verirken son yıllarda bu alandaki sıkıntı ve ihtiyaç, beni restorasyon konusunda kendi ekibimi oluşturup Amerikan arabalarını toplamaya yöneltti. Oto Show ve Oto Haber gibi sektörel dergiler ile yerel basındaki sayfalara bu arabalarımdan bazıları sahipleriyle birlikte konuk edildiler. Bizler de “Chevroletler Adapazarı`nda Hayat Buluyor” başlığıyla haber konusu olup Amerikanseverlerin yoğun ilgisini çektik.

   
50, 60 ve 70’li yıllar bugünün nostaljik Amerikan arabalarının en yoğun olduğu yıllardı. Başımızı çevirdiğimiz her yerde onları görmek mümkündü. Hususi olarak binemediysen yolcu olup taksilerine binmiş, hasta ya da yaralıysan acile yolculuğun station amerikan ambulanslarla olmuş, belki de dünya değiştirirken son yolculuğunda bile gene onlar olmuştur yanımızda.

Yani o günlerde onlarsız yaşam düşünülemezdi. İnsanlar ve olaylar arabalarıyla özdeşleşir, markası ve modelleriyle anılırlardı. Bunun örneklerine o yılların yaşam tarzında, sanatçılarda, siyasilerde, fabrikatörlerde, taksicilerde, Yeşilçam’da ve Hollywood’da sıkça rastlarız.

 

Bunlar o yıllarda da günümüzde de çok yazıldı ve konuşuldu, biz de bunlara değinerek hep birlikte zaman tüneline girerek ilginizi çekeceğini umduğumuz, o yıllardan nostaljik esintileri zaman zaman sizlerle paylaşacağız. Her birimiz bu büyülü dünyanın bir yerindeyiz. Nostaljik arabalara sahip olabilen şanslılarımız, yollarda; iç kıpırdatan müziklerine hayransak, dillerde; iflah olmaz sevdasına düştüysek, kalplerde yaşatıyoruz.                            

 Anlatması çok zor olan bu sevdayı sadece yaşamak gerek; öylesine bir tutku ki hayatın iliklerini bile zorlar zaman zaman. “Arabanı benden çok seviyorsun” diyen eşler, açık yürekle “Evet” diyemeyen kalpler gördüm mekânımda. Ama birçoğu da mutlu ailelerdi, klasik Amerikanıyla bütünleşmiş gezerken keyif alan arabasını da aileden biri gibi görüp sayan. Gerçekten de kolay değil bir Amerikan arabasına sahip olup da uzun yıllar birlikte olabilmenin güzelliğini, hazzını yaşamak.

Sevgiler üç çeşit demiş yazarın biri Çünkü, Eğer, Her şeye rağmen diye başlayan. Günümüzde her birimiz bu sevdayı her şeye rağmen sürdürüyoruz. Çünkü bizim arabalarımız vergide en yüksek ve adaletsiz orandan işlem görürler. Yakıtta da hiç ekonomik değiller, ticari açıdan da alırken de satarken de getirisi pek olmaz, günümüzde bakım ve restorasyonu bir problem, orijinal parça özellikle aksesuar bir sorun, bulsan da takacak usta bir başka sorun yollar dar bir sorun. Eğer garajın yoksa park etmek, kollamak başlıca bir sorun en acısı da bazen evde amerikan karşıtı eş sorun. O yazar adeta bizi anlatmış olsa gerek “Gerçek sevgi her şeye rağmen olandır” derken. Biz araba sahipleri bu sorunlar yumağından kimilerini çözüp kimileriyle cebelleşirken onlar yani canlarımız, arabalarımız korkunç sonu yaşadılar. Sahiplerinin bazı nedenlere dayanan çaresizliğini ranta dönüştüren akbabaların yardımları ile devletin 20 yaş üstü araçları kapsayan çıkarmış olduğu ÖTV indirimi kanunu birçok marka ve modeldeki amerikanları diğer markalarla birlikte % 60-70lere kadar varan ürkütücü bir oranda trafikten çekilip genellikle kantar hurdacılarının ellerine düşerek oksijenle kesilip, baltalarla acımasızca parçalanarak

 

Nazi Almanyasının fırınlarını aratmayan ve büyük bir ihtimalle Erdemir’in dev eritme kazanlarında birer gaz tenekesi olmak uğruna yok edildiler. Yok oluş sonucunu değiştirmeyecek olsa da hiç olmazsa kısmen benim ya da sizler gibilerin eline geçip kullanılabilecek durumdaki parçalarının bir başka amerikanda varlığını sürdürmeleri ufak da olsa buruk bir teselli oldu bizler için. Aslında her biri koruma altına alınması gereken birer sanat eseri, birer tarih, birer milli servetti. Hükümetimizin sözüm ona örnek aldığı İngiltere dahil birkaç ülkenin haricindeki tüm AB ülkeleri yaptığı uygulamalarla söz konusu klasik araçlarına ve bunlardan sorumlu sahiplerine her türlü kolaylığı sağlayarak bir anlamda geleceğe dönük yaşam haklarını devlet eliyle garanti altına alıyor.Bu konudaki uygulamaları yurt dışındaki dostlarımızdan da yazmalarını isteyerek  ileriki günlerde hep birlikte okuyup inceleyebiliriz.Bu kadar olumsuzlukların neticesinde her birimizi mutlu edip her şeyi unutturan gazlı bezle tozunu alıp kapısını açıp koltuğuna oturduğumuz zamandır. Pikaptaki  plağın bazen iğne atlatarak çaldığı yerli veya yabancı şarkıları, orijinal  radyosunun gidip gelen transistorlu sesine ya da gelişmekte olan çağa ayak uydurup mono sesi stereo sese tercih ederek Alamancı yakınlardan tedarik edilen  öncelikle büyük bir ihtimalle Blaupunkt veya Phılıps markalı radyolar sonraları kartuş denilen büyük kaset çalan sadece teypler takıldı orijinal radyolar çıkarılıp canım torpidolarda elleri kırılasıcaların kestiği yerlere. Bununla da kalmayarak uzantısı günümüze kadar gelen teknoloji canavarları kapladı artık içinden aslında çığlık sesleri gelen birçok güzelimizi. İstemesek de birçoğumuz ayak uydurduk nostalji ile teknolojinin siyah-beyaz tezatlığına.




Aslında bilen bilir amerikanda dinlenecek en güzel sesin ne olduğunu. Basınca marşına oto gazlardan dolayı artık özlediğimiz misss gibi benzin ve kokusu gelince karbüratörüne kükreyerek çalışır düz 6 bile olsa. Tabi ki tartışmasız olanı V8 motordan gelen nağmelerdir. (müzik / motor sesleri konulcak) Egzostlardaki notalarla buluşunca hele bir de çıkıyorsan tatlı tatlı rampayı Rabbim iyi ki iki kulak vermiş bunun için olsa gerek. Ver birini motora, diğerini egzozlara beyninin ayırmasına gerek yok ki sesleri, söyleyen ya Elvis’tir ya da Frank Sinatra. Vokalistleri ise tanıyorsunuz zaten. Ya 283 ya 327 belki 350 belki de 400. Hele 454 ise üfff… Onların bu düeti yıllardır hiç bitmedi. Çünkü onlar da bizdendi arabalarımızı da hiç terk etmediler ki. Sen bile bir gün amerikanına binince hissedeceksin olduklarını; belki yanında belki de arka koltuklarda… Bizler bu arabaları yaşatmaya çalıştıkça da terk etmeyecekler, tıpkı dillerden düşmedikleri gibi. Günümüzün dört tekerlekli ekonomik ve teknolojik şeyleri varsın dünyamızı sarsın. Onlardan yıllar sonrasına hiçbir şey kalmayacak ama amerikan arabaları bizlerin sevgi ve gayretleriyle çok uzun yıllar daha yaşayacak.


Bu büyülü dünya bizim, amerikanseverlerin, bizler zaten bu güzellikleri biliyor, seviyor ve zevkle dolu dolu yaşıyoruz. Yeni yetişenler, gençler, o yılları gençliğinde yaşayıp bugün ihtiyarlıkla baş başa kalanlar, yaşam mücadelesinde birkaç adım da olsa önde olabilenler, dört tekeri var diye arabaya bindiğini sananlar, mantığı biraz kulak arkası edip klasik nostaljiye meyilli olanlar, ilgi duyanlar ve hiç duymayanlar gelin! Hepinizi amerikan dünyasının bu büyülü atmosferine çağırıyoruz. Şoför olarak ince sedef direksiyonu hiç tutmadıysa elleriniz herhangi birimizin misafiri olarak koltuğuna bir binin de bakın hiç olmazsa bir klasiğin içinden dış dünya nasıl görünüyor. Şayet önyargılı değilsen hissedeceksin ya da tıkla klasik amerikan sitelerden yerli ya da yabancı olsun birini görünce sen de hak vereceksin binlerce insanın bu yöndeki tercihine. Fakat bir uyarıyı da yapmadan geçemeyeceğim "Dikkat! Bu tutku tedavisi olmayan bir hastalık gibidir, yakalandığın an."   

30 ila 50’li yıllar gibi Türkiye’nin yokluklarla dolu zor bir döneminde artık kağnıların çok ücra köşelerde kaldığı, at arabalarının hala kırsalda iş gördüğü, faytonların ise şehirlerdeki saltanatının Murat124lerin çıkmasıyla bozulacağı 70’li yıllara kadar olan o zor dönemlerde şehirlerarası toplu taşımacılık, nakliye ve taksi gibi 4 ve 6 tekerlerin dönmesiyle başlayan 1935 yılından buyana Papatya Ailesinin serüveni ve mücadelesinin doğal sonucunda üçüncü kuşaktan bir ferdi olarak beni de adeta bir girdap misali içine çekti. Benzin parfümüm yağ ise kısa pantolonlarımda her zaman birer desen olurdu.

Evdekilere gözükmeden sessizce çıkıp geceden sürgüsünü açık bıraktığım camdan girip arka koltuk aralarına saklandığım zaman, babam Garajlar yolunu yarılayınca ortaya çıkardım ki saatli sırası geldiği için beni eve de geri gönderemezdi artık. İşte o günün en hızlı, bıçkın muavini bendim ."Eeveet son durak eşya paket unutmayalım " sözünü asıl muavinden önce deyip henüz durmamış arabanın arka kapısını hızlı bir şekilde açıp yere atlarken asker palaskasından bozma kapı iç tutacağını yakalamayı denk getiremeyince tozlu yollara düştüğümde dizimdeki yaraların biri kabuk bağlamadan bir diğeri oluşur, kanardı ve böylece de bana yasaklar başlardı ama ne çare gene bir yolunu mutlaka bulup aralıklarla da olsa çocuk hayallerimi gerçekleştirirdim.                    Ailemin 30,40,50 ve 60’lı yıllara ait Chevrolet, Dodge, Magirius, Bussıng, Fargo, FeKa, Austın vs. gibi ağaç iskeletli Hicaz yolları görmüş otobüsleri, kamyon ve taksileri artık çok geride. Tarihin o günlerdeki yolları gibi tozlu sayfalarında kaldılar. Çok ufak yaşlarda koltuklarına oturup direksiyonun altından yollara baktığım anlardaki zaman sanki hiç geçmemişçesine beni bugün bile cezbeder. O günleri benim gibi amerikan arabaları arasında gözlerini açıp bugün direksiyonlarından koparamadığım oğlum Burak Arda da bir kez daha yaşıyor gibiyim. Onun da yaşı şu an 3, onun da her şeyi Vıııvvv.

Bu duygu ve düşüncelerle yıllardır içinde doyasıya bulunduğum Klasik Amerikan dünyasındaki bilgi ve tecrübelerimi, anılarımı sizlerle, arzu ettiğiniz zamanlarda paylaşmak isterim.Klasikarabalar.net ya da Papatya 54.com yazarak öncelikle sanal alemde, arzu ederseniz de gerçek mekanımızda buluşup tanışmak üzere saygılarımla.

 

Sedat Papatya  

                                       

 

“Hayatta iki şey çok zordur;

İlki iyi bir isim yapmak, diğeri ise o ismi muhafaza edebilmek.”

                                                                                                                     (Shummer)


Aile büyüklerimi bu vesile ile rahmetle anıyor bugünlerim içinse binlerce kez şükrediyorum