30 Ağustos 2009 tarihli Habertürk gazetesinde Fatih Altaylı'nın yazısı bu başlığa uyduğunu düşünüyorum. Hep birlikte okuyalım.... ------
Üçkâğıtçı değil gençtim DÜN sabah bir internet sitesinde, “Hıncal Uluç, Fatih Altaylı’ya üçkâğıtçı dedi” başlığını görünce şaşırdım. Meğer Hıncal Uluç’un benim antika otomobillerden yola çıkıp, erkek-kadın ilişkilerine ilişkin bir mecaz yaptığım yazıma gırgır olsun diye verdiği bir yanıtmış. Uluç şöyle yazmış: “‘Ender olarak sizi yolda bıraksa bile, siz onu asla bir yol kenarına bırakıp gidemezsiniz.’ Vay üçkâğıtçı vay!.. 80’li yıllarda onu Cumhuriyet’ten Gelişim Yayınları’na transfer ettiğimde, bir leşle geldi. ‘Bu ne ulan’ dedim. ‘Ağbi sabret’ dedi. 1940 bir Mustang’miş. Üzeri açılan. Aylarca uğraştı... Parçalar buldurdu, bulamadığını Amerika’dan getirtti. Cebindeki tüm parayı, dergiden kalan tüm zamanı o arabaya harcadı. Sonunda ortaya ama nasıl güzel, deyimin tam cuk oturuşuyla ‘Kız gibi’ bir araba çıktı. Beni davet etti, bir Boğaz turu yaptık. Olmaz böyle şey. Arabaya bakanın dibi düşüyor. Rahşan görse o da ölürdü. Aylar geçti. Fatih Gelişim’den ayrıldı. Arabayı Gelişim’in malzeme artıklarını atmak için kullandığı, kuru atık çöp yeri gibi arka bahçesine bırakıp gitti. Bekledim ki, bir gün gelip o ‘Tarihi’ Mustang’ini alacak.. Unuttu. Mustang çürüdü. Bir gün bir hurdacı kamyonu geldi. Yükledi götürdü. Prese koyup bastılar. Hurda sac fiyatına, kiloyla sattılar!..” Hıncal Uluç’un yazısında doğru olan tek şey, benim otomobili bırakıp gittiğim. Başlayalım gerisini düzeltmeye. Uluç demiş ki, “1940 model Mustang”. Ne yazık ki, 1940 yılında Mustang diye bir otomobil yapılmıyordu. Ford Mustang’in piyasaya çıkış tarihi 1964’tür. Öncesi yoktur. Uluç’un sözünü ettiği Mustang, 1964 model bir Mustang GT 500’dü. 1986 yılında aldığımda hurda falan da değildi. Sadece üzerindeki orijinal boyası, haliyle biraz eskimiş, yer yer paslanmıştı. 427 cubic inch’lik Shelby Cobra bir motoru vardı. Eksik veya kırık parçalarını tek tek toplayıp, 2 yıl kadar uğraştıktan sonra fabrikadan çıktığı günkü haline getirmiştim. Sonra Uluç’un dediği gibi terk ettim. Çünkü bir gün Gelişim Yayınları’nın bahçesindeki otoparkta sevgili otomobilime hırsız girdi. İçindeki müzik sistemini sökmek için her tarafını parçaladı. İki gün sonra aynı hırsızlar olduğunu tahmin ettiğim kişiler bu kez otomobili çalmak için gelmişler ve başaramayınca otomobili şimdi işhanı olan bir arsaya, koltuklarını ve tavanını kesip bırakmışlardı. O gün o otomobilden soğudum. Bir daha binmeme kararı aldım. Bulunduğu yerde terk ettim. Bazı meraklıları satın almak istedi. O kadar eşsizdi ki, satmaya da kıyamadım. Sonunda götürüp parçalattım. Hiç değilse başka meraklıları varsa parçalarından faydalansın diye. O zaman gençtim. 25 yaşındaydım. Hıncal Uluç’un geçmişte olan bir olayı hatırlatarak bana “Üçkâğıtçı” demesine neden olan yazıyı ise 22 yıl sonra, bugünkü aklımla yazdım. Zaman çok şey öğretiyor. Yaşanmış yılların önemini, o yılları yaşayınca daha iyi anlıyor insan. O gün yaptığım bir hataydı. Gençlik hatası.
|